29 Mart 2010 Pazartesi

Beklenen Mesaj Geldi

Dünyanın en büyük derbilerinden biri olarak gösterilen bir mücadele Fenerbahçe - Galatasaray maçı. Seyir bakımından olmasa bile tarihi, kavgaları hep göz önünde olan bir rekabet...
Böyle olunca haliyle gergin oluyor iki tarafta. Sakin oynayan götürüyor hep üç puanı. Fenerbahçe'li futbolcular Aziz Yıldırım'ın başkanlığından sonra inanılmaz sakindiler bütün derbilerde. Sanırım maçı kaybederlerse samandıra'da onları neyin beklediklerini bildiklerinden bu şekilde sakin kalabiliyorlar. Azizsilin..
Geçelim maça. Galatasaray'lı arkadaşlar ile konuşurken yağmur yağmaması için dua edenleri görüyordum. "Abi Keita oynayamıyor yağmurlu havada, gerek yok bak barajlar %100 kapasitede zaten" diyorlardı. Islak zeminde top kontrolü zor olur evet, ama Keita'nın oynayamama sebepleri farklıydı bu tarz maçlarda. Hatırlayalım ilk maç Roberto Carlos'u. Trabzon'da Serkan Balcı'yı. Dün akşamda Vederson-Andre Santos iş birliğini. Keita'yı sinirlendiren buydu. Topa çabuk küsmesiydi Keita'nın sorunu. Yağmur değildi. Yağmur hiçbir şeyde suçlu değildi. Büyük umutlarla giden taraftarları ıslatmanın dışında. Galatasaray aslında iyi de başladı mücadeleye. Mustafa Sarp'ın soldan içeri girip kestiği top büyük bir tehlikeydi Fenerbahçe adına. Daha öncede iddia ettiğim gibi Giovanni Turkcell Super Liginde oynayabilecek bir futbolcu değil. Ne kadar yetenekli olduğu değil burada önemli olan. Fiziği, TSL'nin sertliği. Dünde gördük 3 defa boşluk bulduğunda etkili olabildi. Onlarda da en az 65 metre depar atmak zorunda kaldı. Son vuruşları hep bu sebepten ötürü cılızdı. Ne yaptığını anlayamadığım bir Elano var birde. Brezilya milli takımında oynayan bir oyuncu Elano. Bu futbolla Elano Brezilya'nın banko oyuncusu ise, son turnuvada Brezilya gruptan çıkamaz. Olumlu bir hareketi oldu mu maçta? Peki Jo ve Baros için ne demeli. Jo markaj altında eridi bitti. Maçın ikinci yarısının başında bir kere etkili olabildi. Baros ise açıkça söylemek gerekirse hatırlamıyorum Baros'un ne yaptığını. Mustafa Sarp ve Elano önlerinde bel soğuklu geçirir gibi bir hali olan Arda ile oynamaya çalıştılar. Her neyse. Geçelim savaşın galibine, Fenerbahçe'ye...
Bundan 2-3 hafta önce bir yazımda mesaj göndermeli Fenerbahçe demiştim. Karakter sergilemeli diye. Bu maçta gösterebildi Fenerbahçe o karakteri. Mesajı ise Alex kendi ağzından yolladı rakiplerine. " Bursa dikiz aynasına baktığında, son sürat geldiğimizi görecek" diye. Evet Fenerbahçe Bursa'nın dikiz aynasına girdi fakat sellektör yapıp "önümden çekil" mesajını verebilecek mi? Bunu önümüzdeki hafta Kayserispor maçında göreceğiz.
Peki sahada neler oldu Fenerbahçe adına? Selçuk hayatının en rahat futbolunu oynadı. Onu ıslıklayan yoktu, karşısında duran bir rakip bile yoktu. Rijkaard ilk maçta etkisiz olan Selçuk'tan hiç çekinmedi ve "onu kendi haline" bırakın dedi sanırım. Önemli olan Emre'nin yokluğunda Fenerbahçe'nin kalbi olacak Mehmet Topuz'du çünkü. Takımın kalbi ve beyni, yani Mehmet ve Alex o kadar güzel meşgul etti ki Galatasaray orta sahasını Selçuk çayda çıra oynaya oynaya gezi orta sahada. Leo Franco'nun da ikramı ile birde gol attı ki inanılmaz. Fenerbahçe bildiğini oynadı dün. İstediğinde yavaşlattı tempoyu, istediğinde oynattı. Aradaki fark buydu işte. Çok koştular, çok yoruldular ama hak ettiler doğrusu. Defansı ise çok iyiydi Fenerbahçe'nin ki bunu zaten istatistikler söylüyor. Bilica - Lugano ikilisi varsa, Fenerbahçe yenilmiyor.
Andre Santos için ayrıca bir şeyler söylemek istiyorum. Dün her Fenerbahçe'li şunu düşünmüştür eminim. "Bizim Santos ağır bir topçu. Keita hızıyla madara ederse Santos'u çok kötü olur" diye. Tam tersi oldu fakat. Santos felç etti attığı çalımlarla Sabri ve Keita'yı. En iyi maçlarından birini çıkardı derdim ama en iyi maçını çıkardı Santos.
Volkan Demirel... Dünkü maçın kahramanı oldu bir bakıma. Keita'nın tek olumlu hareketini doğru eliyle çok güzel bir şekilde kurtardı. Sol eliyle kurtarmaya çalışsaydı o topu içeri alma ihtimali vardı. Tecrübe demek böyle bir şey işte. Konsantre olduğu zaman dünyanın en iyi 10 kalecisi içine gerçekten girebiliyor.
Maçın hakemi içinse fazla bir şey söylemeye gerek yok. Fenerbahçe az daha maçı kaybediyordu Cüneyt Çakır ve yardımcıları sayesinde. İşte o zaman çarşı, pazar karışırdı. Hakem şansı dedikleri bu olsa gerek. Şuanda ikinci plandaysa Cüneyt Çakır Fenerbahçe maçı kazandığı içindir. Son olarak ta Alex'e gelen pet şişe yüzünden Ali Samiyen kaç maç kapatılacak merak içinde bütün spor medyası. Acaba bu pet şişede münferit bir şekilde kendini mi attı tribünden aşağıya bunu önümüzdeki günler belirleyecek.

27 Mart 2010 Cumartesi

27 Mart 2010 Nba iddaa tahminleri.

Washington - Utah : 2

Chicago - New Jersey : bu maç oynanmaz :)

New Orleans - Portland : 2

Houston - Los Angeles : 2

Golden State - Dallas : 2

Was - Utah:

Utah bu gece Indiana önünde farklı bir yenilgi aldı. Fakat aldığı bu yenilgi kötü oyunu değil, Danny Granger'ın kariyer rekoru kırarak 44 sayı atmasından kaynaklandı. Denver ile 2. lik mücadelesi veren Utah'ın bu maçı alması gerekli. Bu yüzden banko 2

Chi - Njn:

Gecenin belkide sonucu tahmin edilmesi en zor maçı. Nba'in en kötü basketbol oynayan 3 ekibinden ikisi karşı karşıya geliyor. Her ne kadar Chicago galibiyete daha yakın gibi gözükse de, New Jersey bir süpriz yapabilir. Benim tavsiyem bu maçtan uzak durulması yönünde.

Noh - Por:

Chris Paul dizindeki sakatlıktan yeni yeni sıyrılıyor. Playoff yapma şansları da kalmadığından pek fazla riske edilmeyecektir. Portland'ta ise Rudy Fernandez oynayabilecek. Savunmaların öne çıkacağı maçta ben oyumu Portland'dan yana kullanıyorum.

Hou - Lal:

Sezon içinde Lakers 2-1 önde Houston karşısında. Luke Walton oynayabilecek duruma geldi. Bynum'ın sakatlığı ise Nisan ayının ilk haftasına kadar devam edecek. Dün gece Oklohoma'ya yenilen Lakers bu gece Houston'ı yenmek isteyecektir. Houston cephesinde ise kötü haberler var.Sekiz sakat oyuncusu bulunan Houston'da Kevin Martin omuz sakatlığı yüzünden oynamayabilir. Oynasa bile omuzundaki sakatlık yüzünden ne kadar verimli olur bilinmez. Ayrıca Kobe'yi savunma konusunda doktora yapan Shane battier'de sakat. Lakers zorlanmaz.

Gsw - Dal:

Bu sezonun en kötü üç ekibinden biri olan Golden State'de tam 5 oyuncu sakat. Özellikle pota altında Haywood ve Nowitzki ile baş edemeyeceklerinden banko Dallas.


23 Mart 2010 Salı

Dünyanın Parası.

Yeni yayın ihalesi ile birlikte çok tartışılan Turkcell Süper Ligin değeri belli oldu. Avrupa’nın yayın hakları bakımından en değerli 5. ligi olan Turkcell Süper Ligi, bonservislere göre ise toplam 707.100.000 euro ile Avrupa’nın en değerli 7. ligi oldu. Oyuncuların bonservis rakamları üzerinden belirlenen rakamlara göre oluşturulan tabloda lider ise İngiltere Premier Lig. Premier Lig 3.178.100.000 euro’luk değere sahip. Avrupa’nın en değerli ikinci ligi ise 2.612.600.000 euro’luk değeri ile İspanya La Liga. Üçüncü sırada 2.445.800.000 euroluk değeri ile İtalya Seri A bulunuyor. Hemen arkasında ise 1.670.125.000 euro’luk toplam değeri ile Alman 1. Bundesliga Ligi 4. sırada. Beşinci durumda ki Fransa’nın ise toplam değeri 1.504.300.000 euro. Sıralamada en şaşırtıcı olan ise 6. sırada yer alan Rusya’nın Premier Liga’sının değeri ise 712.350.000 euro.

Turkcell Süper Ligin en değerli takımı ise Galatasaray. Aslan’ın toplam değeri 129.550.000 euro. Fenerbahçe ise 112.900.000 euro ile ikinci sırada. Beşiktaş 88.200.000 euro ile üçüncü sırada. Turkcell Süper Ligin en değerli oyuncusu ise 15.500.000 euro bonservis bedeli belirlenen Arda Turan.

351 yabancı futbolcunun forma giydiği İngiltere Premier Liginde Chealse 436.450.000 euro ile birinci, Manchester United 376.750.000 euro ile ikinci, 321.350.000 euro’luk değer ile Liverpool üçüncü sırayı alırken hemen ardındaki Arsenal’in değeri ise 304.000.000 euro. Büyük transferleri ile dikkat çeken Manchester City’nin değeri ise 255.100.000 euro.

İtalya Seri A da ise 231 yabancı futbolcu forma giyerken en pahalı takım 354.250.000 euro ile Inter Milan. Juventus 266.200.000 euro ile ikinci iken Milan 259.800.000 euro ile üçüncü sırada. Roma’nın toplam değeri ise 237.100.000 euro.

En pahalı transferlerin gerçekleştiği İspanya La Liga’da ise 171 yabancı futbolcu forma giyiyor. En pahalı takım olan Barcelona 514.000.000 euro ile birinci sırayı alırken, sezonun en pahalı transferlerini yapan Real Madrid 473.500.000 euro ile ikinci sırada kaldı. Valencia 236.600.000 euro ile üçüncü, dördüncü Sevilla’nın değeri ise 228.100.000.

Avrupa’nın en pahalı 3. ligi unvanına sahip Almanya Bundesliga’da ise 256 yabancı futbolcu forma giyiyor. En pahalı takım Bayern Münich 243.850.000 euro’luk değere sahip. Wolsfburg 153.700.000 euro ile ikinci Hamburg ise 139.875.000 euro ile üçüncü sırada kaldı.

Fransa’da ise en pahalı takımlar arasında en genç yaş ortalamasına (23.8) sahip Lyon’un değeri ise 203.750.000 euro. Marseille 148.400.000 euro, Bordeaux 139.600.000, PSG ise 95.150.000 euro değere sahip.

Bonservis bedellerine göre en yüksek fiyatlı futbolcu ise 80.000.000 euro ile Lionel Messi olurken, yaz başında Manchester United’dan Real Madrid’e 94.000.000 euro ile transfer rekoru kırarak geçen Cristiano Ronaldo ise 75.000.000 euro ile ikinci sırada yer aldı. Üçüncü sırada ise Real Madrid’in Brezilya’lı yıldızı Kaka 65.000.000 euro değere sahip. Hemen ardından gelen isim ise, Arsenal’in İspanyol yıldızı Cesc Fabregas. Fabregas’ın değeri ise 55.000.000 euro. Listenin 5. sırasında ise yine bir İspanyol Fernando Torres bulunuyor. Liverpool’un golcü oyuncusunun bonservis fiyatı ise 50.000.000 euro. Bu senenin flaş transferleri arasında bulunan ve Barcelona’lı taraftarları heyecanlandıran Zlatan Ibrahimovic ise 46.000.000 euro ile altıncı sırada kendine yer bulabildi.

22 Mart 2010 Pazartesi

Üçgen Hücum


Hep duyarız "Phil Jackson üçgen hücumun mimarıdır" diye. Aslında öyle değildir. Çok büyük katkısı vardır belki fakat mucidi Phil Jackson değildir üçgen hücumun.
Durdurulması çok güç olan bir hücum sistemidir triangle offanse. İlk olarak Güney California Üniversite'sinin efsane koçu Sam Barry tarafından geliştirilmişti. 1940 yılında yarattığı bu sistemi Sam Barry, 1947 yılında Tex Winter'a oyuncusuyken öğretti. 1947 yılında okulundan mezun olan Tex, 1952 yılında "kolej basketbolunun en genç koçu" olarak Marquette Üniversitesinin başına geçti. İki yıl sonra Kansas Üniversitesinin başına geçen Tex 15 yıl boyunca Kansas Üniversitesinin başında kalarak artık Nba için hazır olduğunu gösterdi. 1972 - 1974 yılları arasında Houston Rockets'ın başına geçen Tex Winter 1985 yılına kadar Nba kariyerini dondurmuştu. 1985 yılı geldiğinde onu basketbol dünyasına altın harflerle yazdıracak kariyeri başlamak üzereydi. Micheal Jordan'a üçgen hücumu öğrettikten sonra 1989 yılında Phil Jackson ile çalışmaya başladı. Hücum koçu olarak Phil Jackson'dan hiç ayrılmadı. 1991- 92 - 93 - 96 -97 -98 yıllarında ki şampiyonluklarda çok önemli bir rol oynadı. Phil Jackson'la beraber Lakers'a giden Tex burada da 2000 - 01 - 02 yıllarında üç şampiyonluk daha yaşadı. Tekrar Kansas'a geri döndü ve 2009 yılında felç geçirdi. Son Lakers şampiyonluğu esnasında en küçük oğlu "baba bize bir hücum çizsene" dediğinde konuşamasa bile çok az oynatabildiği parmaklarıyla bir üçgen çizdi. Bu Lakers'a şampiyonluğu getiren hücumdu...
Tex Winter Phil Jackson ile birlikteyken, üçgen hücum çok daha farklı bir hal aldı. Peki neydi ilk başlarda üçgen hücum? Pivot oyuncunun pasör olarak kullanıldığı, kanatta ve tepede bekleyen guard ve forvetlerin ceza şutları attığı bir hücumdu. Özellikle Chicago'nun 1992 yılında aldığı şampiyonlukta Horace Grant bu işi o kadar iyi öğrendi ki 1993 yılında şampiyonluğu getiren üçlüğü atan John Paxson'a inanılmaz bir pas çıkartmıştı. Fakat Phil Jackson Los Angeles'a geldiğinde elinde Shaq vardı. Tex Winter'la birlikte oturdular ve düşündüler. Üçgeni oluşturan oyuncuların mesafesinin en fazla 5 metreye düşürdüler. Ceza şutlarından vazgeçmeden üçgen hücumu Shaq'in topu istediği mesafede almasını sağladılar yani boyalı bölgede. Motion offense'in geliştirilmiş hali oldu bir anda. Shaq bile boyalı alan içerisinde o kadar hareketliydi ki, Lakers inanılmaz başarılara imza attı. Kobe'nin ceza şutları ve Shaq'in durdurulamaz post upları birleşince durdurulamaz bir takım oldular. Basit olarak anlatmak gerekirse üçgen hücum, pası veren oyuncunun sürekli hareket etmesini gerektirir. Saha içi yerleşimi daha önceden kesinleştirilmiş ve topsuz oyuncunun belirli bir yönden potaya gitmesi gereklidir. http://www.youtube.com/watch?v=7muOtu2N9Og bu videodan nasıl oynandığını görebilirsiniz.

21 Mart 2010 Pazar

Çifte Standart...

Ahmet Çakar bu gece Telegol isimli programda pek çok şey açıkladı. Futbolda çifte standart nasıl olur diye örnekler verdi.
Zaten kafamızda var olan soru işaretlerine bir yenisini daha ekledi Ahmet hoca. Düşündüğünüzde gerçek olabilmesi muhtemel bir senaryo ile karşı karşıya Türk futbolu. Peki bunlar gerçek olabilir mi? Ahmet Çakar'ın iddası Sabri'nin kırmızı kart görmemesi, Caner'in sarı kart görmemesi ve Baros'un sarı kart görmemesiyle bu futbolcuların Fenerbahçe maçı için kollandığını iddia etti. Doğrudur yanlıştır karar sizin. Bana kalırsa gerçeklik payı var. Daha sonra devam etti ve Güiza'nın İBB maçında düşürülmesinin kırmızı kart olduğunu, aynı pozisyonun ertesi akşam Galatasaray maçında kırmızı olarak verilmesini örnek olarak koydu ortaya. Daha sonra Kayseri maçında R.Carlos'un Cangele'ye yaptığı hareketle Dos Santos'un bu hafta düşürülmesinin aynı olduğunu ve birine veriliyorsa diğerine de verilmesi gerektiğini iddia etti. Bana göre bunlarda doğru. Birde tribünden dövülerek düşen taraftar yüzünden sahasının kapanmaması ve Fenerbahçe sahasının 2 maç kapanmasını örnekledi. Fenerbahçe üzerinde oyunlar oynanıyor dedi.
Açıkça söylemek gerekirse büyük resim bu dersek, Ahmet Çakar haklı. Hatta bir tanede ben örnek verebilirim. Uefa finali oynanmış bir stadyumun Euro 2016 adaylığında, programa dahil edilmemesi ve Uefa kriterlerine uygun değil denmesi de bir örneği değil midir? Şükrü Saraçoğlu Stadyum'u değil mi Eufa'nın elit statları içerisinde yer alan stat?
Daha önce Ümit Kıvanç ile Fırat Aydınus'un Fenerbahçe düşmanı olup olmaması hakkında kavga etmiştim. Artık bu açıklamalardan ve son olan olaylardan sonra (ki Diyarbakır hakkında ki kararlara bir şey demek bile istemiyorum) federasyon nasıl kendini savunacak gerçekten çok merak ediyorum. Ahmet Çakar'ın verdiği örnekler belki kasti olarak yapılmamış olabilir. Belki federasyon başkanı "Fenerbahçe şampiyon olamazsa Aziz Yıldırım istifa eder, bizde kurtuluruz" diye düşünüyor olabilir. Şahsi fikrim bu olayların Aziz Yıldırım'ın elini güçlenmesini sağladığıdır. Fenerbahçe bu sezon şampiyon olamaz ise Aziz Yıldırım "bizim şampiyonluğumuz engellendi" diyerek daha güçlü bir şekilde de geri gelir. Göreve geldiklerinde "temiz sayfa" açan federasyonun bir "el değmemiş lig istiyoruz" kıvamına geldikleri de çok açık değil mi aslında? Açtıkları o temiz sayfa bizzat kendi aldıkları ceza kararları ile kirlenmemiş midir?
Fenerbahçe'ye kasti olarak bir oyun oynanıyor olabilir belki. Tersi de olabilir. Fakat federasyon bugün Ahmet Çakar'a cevap vermek için programa bağlanmadı ise bunu kabul etmişler demektir. Federasyon başkanı ya bu işin sorumlusu kim ise bir an önce temizlemeli -varsa böyle bir şey- yada istifa etmelidir. Yoksa bu senenin sonunu Türk futbolunu 20 yıl daha geriye götürebilir. Benden söylemesi.

13 Mart 2010 Cumartesi

Büyük Takım Fenerbahçe !?!

Dünyanın en önemli ekipleri, büyük diye tabir ettiğimiz takımlarının tamamı belirli bir oyun karakterine sahiptir. Hemen hemen hepsi. Ülkemizde Galatasaray tempolu futbola, Beşiktaş ise hızlı hücumlara sahiptir.
Başarılı olup olmaması önemli değil. Sonuçta bir oyun karakteri var bu iki takımında. Fakat aynı şeyi Fenerbahçe için söylemek imkansız. Kendi sahasında pas yapıp Alex'in servis ettiği toplarla gol aramak bir karakter değildir. Günü kurtarmaktır. Fenerbahçe için bugün o karakteri gösterip gösteremeyeceğinin maçıydı birazda Gençlerbirliği maçı. Fenerbahçe bu sınavdan tekrar sınıfta kaldı. Bu Gençlerbirliği futbolcularının da daha iyi mücadele etmesini sağladı bir bakıma. Düşünsenize Türkiye'nin en büyük 3 kulübünden birisiyle oynuyorsunuz, maçın 60. dakikasında Christian sakatlanıyor, yerine daha defansif bir oyuncu Deniz Barış giriyor. Gençlerbirliği futbolcuları otomatik olarak "Fenerbahçe bizden çekiniyor" düşüncesine girdiler bir anda. Daha arzulu, daha istekli bir oyun ortaya koydular ve pozisyonlar yakaladılar. Halbuki Christian sakatlanıp çıktığında yerine Özer girse ve Mehmet, Christian'ın bölgesinde maça devam etse, bu Gençlerbirliği için bir mesaj olabilirdi. "Saldıracağız" mesajı.
Gençlerbirliği oyuncuları sağda Mehmet Topuz (ki ondan önce ne yaptığı belli olmayan bir Deivid) solda Vederson'a karşı oynadılar. "Fenerbahçe bizden korkuyor" diye düşündüler. Hangi büyük takım, nispeten kendinden daha lokal bir takımın bu şekilde düşünmesine izin verebilir. Bugün izlediğimiz Fenerbahçe ne kadar büyük takım gibi oynadı? Daum bugün sadece bir hamlesinde başarılıydı. O da o kadar geç kaldı ki, maç zaten Fenerbahçe'nin ellerinin arasından kayıp gitmişti. Şampiyonluk adayı bir takım 60. dakikada Christian - Deniz değişikliğini skor bakımından üstün iken yapabilir sadece. Skoru korumaya gitmez. Gerçi Antalya maçında Daum bizlere artık ne kadar ürkek, eski cesaretinden ne kadar uzak olduğunu kanıtlamıştı. Bugün Fenerbahçe'li oyunculardan en azından bir karakter gösterisi bekledik, fakat futbolcularda o karakteri gösteremedi. Şampiyonluk adayı diğer rakiplerine bir mesaj gönderemedi. Fenerbahçe tabi ki halen ligin en önemli şampiyonluk adaylarından. Fakat rakipleri Fenerbahçe'nin soluğunu enselerinde hissetmeyecek geri kalan haftalarda. Çünkü Fenerbahçe rakiplerinden ürker bir halde. Cesur olan her takıma puan verebilecek bir halde.
Peki düzelebilir mi? Muhakkak. Bu takım ligin başında fırtına gibiydi. Tekrar olabilirler elbette. Fakat önce kalplerindeki o ateşi tekrar yakmaları ve 1-0 önde oldukları bir mücadelede daha çok gol arayarak rakiplerine bir mesaj yollamalı, şunu söylemeli, "Evet bizde bu yarışın içerisindeyiz!"