28 Nisan 2010 Çarşamba

Kobe Bryant'ın sorunu ne?

Kobe Bryant Nba sahnesine ilk adım attığında afro tarzı saçlarıyla çok itici bir oyuncuydu. Bencil ve antipatikti. Pek çok insanı Lakers düşmanı yaptı. Sırf Kobe'yi sevmediği için Lakers yenilsin isteyen insanlar yarattı. Fakat ilerleyen yıllarda, takımın komutasını ele aldığında işler değişti. Artık daha fazla sorumluluk almaya ve daha çok topu paylaşmaya başladı. Eski halinden eser yoktu. Kariyerinin o dönemlerinde inanılmaz şeyler başardı.
Sonraları yaşlanmaya, o fantastik smaçları yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Fakat artık daha iyi defans yapıyordu. Şutları, özellikle post-up sonrası fade away şutunu o kadar çok geliştirdi ki durdurulamaz oldu. Bu sezon yine aynı şut yüzdesi ile başlamıştı. Biraz daha yavaşlamıştı fakat bunu hissettirmiyordu. 11 Aralık günü sağ el işaret parmağını kırıp, bir müddet bu şekilde oynayınca her şey değişti. Şut ritmi o kadar çok bozuldu ki istatistikleri bir anda aşağıya doğru düşmeye başladı. Daha sonra dizinden sakatlandı. Bir kaç ufak sakatlık daha yaşadı bu süreçler içerisinde fakat hiçbir zaman şikayet etmedi. Sürekli olarak takımın yanında ve sahadaydı.
Fazla dinlenme şansı bulamadan, Nba'in en genç takımına karşı oynamak zorunda kaldı. Bu gece oynanan serinin 5. maçında sadece 29 dakika sahada kaldı. 13 sayı attı, 7 asist, 2 top çalma ile oynadı. Eskisi kadar hızlı olmadığı için kolay düdükler çıkartamadı bu sefer.
Kobe serinin beşinci maçına çıkmadan önce %38 ile şut atıyordu. Peki ne olmuştu ona? Sadece sakatlıklar diyebilir miyiz? Evet sakatlıklar çok büyük bir etken. Sağ el işaret parmağı kırık olduğu için şut yüzdesi düşük. Tabi dizide bu şutların kaçmasında önemli bir neden. Maalesef eskisi kadar yukarı zıplamasın da yardımcı olmuyor dizi. Buda Kobe'nin alıştığı açıdan şut atmasını imkansızlaştırıyor. Bu etkisinin haricinde diz sakatlığı Kobe'ye en kötü darbeyi hızını yavaşlatarak vuruyor. Kobe artık eski hızında değil dikkat ederseniz.
En önemlisi ise artık Kobe 31 yaşında. Artık yaşlandı. "Dur, Ne yaptın? Adam daha genç!" diyorsanız, haklısınız. Fakat benim yaş olarak kastım, Nba'de 14. sezonunu yaşıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu playoff serilerini o kadar çok yaşadı ki artık omuzlarındaki yük onu gerçekten yormaya başladı. Düşünün, 14 sene boyunca en üst düzey takımda, sürekli olarak şampiyonluk isteyen bir taraftarın karşısında oynuyorsunuz. Oynamakla kalmıyor, bu takımın en önemli yapı parçasını oluşturuyorsunuz. Sürekli olarak sizden en iyisi isteniyor. Mental olarak ne kadar çok yorulup, ne kadar çok yıpranacağınızı düşünün.
Kobe'nin sorunları çok fazla ama tekrar ayağı kalkacaktır. Alıştığımız performansını gösterecektir. Lakin biraz sabırlı olmakta fayda var. OKC serisi sonrası karşılarına kim gelirse gelsin, gerçek Kobe orada ortaya çıkacaktır. Ona bu yüzden "Siyah Mamba" deniyor.
Peki Kobe eskiye döndükten sonra ne olur? Konferans finali oynar, LeBron'a kaybeder. Tatilini yapar ve (bunu istediğim için yazıyorum, yoksa kesin bir şey yok) yazın Dünya Şampiyonası için ülkemize sağlıklı bir şekilde gelir.
.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Win or Go Home!


8 Haziran 2008... Boston Celtics - Los Angeles Lakers final serisi 2. maçı. Leon Powe adında normal sezonda pek varlık gösterememiş bir adam oyuna giriyor. Hemde mecburiyetten. Fakat bütün seriyi değiştiriyor kökünden. Denver'ın 48. sıradan Draft ettiği, fakir bir genç. Hayat hikayesi gerçekten yürekleri dağlamıştı. Peki neden sezon içerisinde duymadık o hikayeyi? Neden Amerikan basını paylaşmak için bekledi bu hikayeyi? Bir haber değeri yoktu evet. Çünkü normal sezonda yaptıklarınızın çok önemi yoktur. Sayı kralı olmanız, en fazla ribaund çeken oyuncu olmanız dışında, sizin benchten gelip katkı yapmanız pek umursanmaz bir kaç hafta haricinde. Playofflar sizin NBA kariyerinizi çizer. Tıpkı Powe'ın kariyeri gibi. 14 dakikada 21 sayı attı Powe. Her top için kendini yerlere attı. Biliyordu ki bu onun için en değerli şanstı. Eline geçen şansı çok iyi değerlendirdi Powe.
2009 finalleri. Orlando Magic - Los Angeles Lakers serisi. İkinci maçta Orlando Magic deplasmanda maçın bitişine 0.08 kala, skor berabere iken son topu kullanma şansı elde etti. Hidayet sezon içerisinde 2-3 kez yaptıkları gibi topu çembere doğru fırlattı. Courtney Lee henüz çaylak sezonunda hayatı boyunca eline geçebilecek en büyük şansı havada yakaladı. Potaya doğru bıraktı topu. Fakat savunma olmamasına rağmen top çemberden içeri girmedi ve maç uzatmaya gitti. Uzatmada kazanan Lakers oldu. Sezon içerisinde takımına, bir çaylaktan beklenmeyecek derecede çok katkı veren Lee bir anda unutuldu. Bir çaylak için fazla sayılabilecek cesaretine, korkusuz oluşuna bakılmadı. Sezon başı takasta kullanıldı.
Buna benzer pek çok örnek vardır NBA tarihinde. Pek çok isim bu şekilde yıldız olmuştur. Sezon içerisinde yaptığınız, gelecek sezon için bazı takımların dikkatini çekebilir. Fakat üst düzey bir yıldız olmak istiyorsanız Playoff'lar ve Final serisi bu hayalinizi gerçekleştirebileceğiniz tek arenadır. Kevin Durant geç ve yetenekli bir yıldız. NBA sayı kralı olmuş bir yetenek. Peki tek başına Thunders'a tur şansı getirebilecek mi? Kariyeri devam ettiği müddetçe serinin 3. maçındaki boş smaçı kaçırdığını kaç kişi unutacak?
Playoff'lar başladı ve dolu dizgin gidiyor. Çok zevkli olmayan serilerde var, "işte playoff maçı budur" dedirten serilerde... Sürprizlerde oluyor. Az önce biten San Antonio - Dallas serisindeki gibi. Kimsenin (benimde) şans tanımadığı SAS 3-1 öne geçti seride. 4-2 alacaklar gibi duruyor seriyi. Suns - Blazers serisi ise kimsenin tahmin bile etmediği bir şekilde gidiyor. Şu anda durum 2-2. Fakat Suns 4-2 alacak seriyi. Bu sürprizlerin dışında sanırım tek sürpriz sayılabilecek sonuç Chicago'nun LeBron'dan 1 maç almayı başarması. Gerçi bu akşam "The King" 47 sayı atarak, "yeter" dedi. Finallere kadar her gece yazmaya çalışacağım bütün seri ve maçları. Bizi izlemeye devam edin. (:

Galatasaray-Bursaspor


Çok zevkli bir maç izlettiler bize bu akşam iki takım. Ligdeki konumlarına yakışır bir futbol kalitesi vardı. Son haftalarda izlediğimiz en tempolu maçlardan biri oldu. Böyle olmasını da bekliyorduk zaten. İki takımında kazanmak zorunda olduğu bir maçtı. Bol gollü olmadı, hatta hiç gol olmadı maçta. Fakat kaçan goller Güiza'yı bile kıskandırırdı. O pozisyonlar gol olsa 3-3 gibi bir skor olurdu sanırım. Lakin top ağlarla buluşmak istemedi bu akşam. Kavgalı iki sevgili gibiydiler.
Hakem Bünyamin Gezer'i ise anlamak gerçekten mümkün değil. Ligdeki en iyi hakemlerden birisiydi. Şimdi verdiği her karar tartışmaya açık. Daha önceden de eleştiriliyordu ama bunun sebebi verdiği yada vermediği kararlar değildi. Futbolculara olan yaklaşım biçimiydi. Şimdi hem o sert tavrı, hemde hatalı kararları yüzünden sanırım en antipatik 3 hakemden birisidir. Ben futbolcu olsam onun yönettiği bir maçta sahaya çıkmak istemem. Hem hatalı karar veriyor, ardından itiraz eden oyuncuyu azarlıyor.
Arda maçtan sonra takımdan ayrılacağının sinyallerini verdi. Umarım kendisi ve Galatasaray için hayırlı olur. Arda kaliteli bir futbolcu. Avrupa'da gideceği ülkeyi doğru seçer ve şansta yanında olursa çok büyük başarılara imza atabilir. Galatasaray onun yerini nasıl dolduracak yada doldurabilecek mi bunu zaman gösterecek.
Bursaspor ise ilk defa baskıyı hissetti bu maçta. Fenerbahçe zirveyi kapmış, bu sefer kazanmak zorunda olan onlardı. Yinede iyi bir maç çıkardılar. Koştular, savaştılar, gol pozisyonlarına girdiler. Şampiyonluk için hala şansları var. Herkes en kritik maçlarının Galatasaray ile oynayacakları maç olduğunu söylüyordu. Bana kalırsa en kritik maçları Kayserispor ile karşılaşmaları olacak. Bu maçta gerçek bir sınav verecekler. Şampiyonluk istiyorlarsa haftaya Kayseri'yi mutlaka yenmeleri gerekiyor. Ertuğrul Sağlam daha önce bu kritik süreçleri yönetmişti Beşiktaş'ın başında iken. Bu tecrübesi ile şimdiki takımının yanında olabilir, onlara karanlık yollarında ışık olabilirse tarih yazacak.

Not: Resim www.ntvspor.net'ten alıntıdır.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Beşiktaş ve Bilica


Olaylı bir derbi maçı daha sona erdi. Hakem kararları yine bir tarafı zıvanadan çıkardı. Beşiktaş Jimnastik Kulübü maçtan sonra hakemin düdüğünü asması gerektiği yönünde açıklamalar yaptı. Peki bu konuda ne kadar haklılar?
Aslına bakarsanız tepkinin hangi pozisyona olduğunu çoğu kişi anlayamadı. Yani Lugano'nun eline çarpan topa, penaltı kararı verilmemesine mi? -Penaltı değil-
Yoksa Ernst'in Emre'ye dirsek vurmasına mı? -Dirsek kırmızı kartı gerektirir-
Aslında İbrahim'in kırmızı kartına da olabilir. -Maç içerisinde 2 defa görmesi gerekiyordu zaten-
En gerçekçi tahmin Bilica'nın penaltı noktasını kazması gibi duruyor. -Sarı gördü zaten Bilica-
Düşündüm de maçın ilk yarısı Güiza'nın Rüştü ile karşı karşıya kalacağı pozisyonda, hatalı kalkan ofsayt bayrağına da olabilir tepki. -Özetlere bile konmamış. Teşekkürler Lig Tv-
Tabi ki yardımcı hakemin Portekizce bilmemesine rağmen Wederson'un küfür ettiği gerekçesi ile oyundan attırmasına da olabilir.
Bu son madde şakaydı. İngilizce etmiştir küfür Wederson.
Peki Beşiktaş yönetiminin bu tepkisi normal mi? Açıkça söylemek gerekirse ben haksız buluyorum. Bilica'nın hareketini tabi ki tasvip edemez futbolu seven bu gözler. Hatta sezon sonunda Bilica gitmeli. Fakat Beşiktaş'ın bu tepkisi neden? Son haftalarda giden şampiyonluk, şampiyonlar ligi v.s olmasa bu kadar konuşur muydu Beşiktaş yönetimi? Bundan 3-4 sene önce Selçuk Dereli'nin yönettiği maçı ne çabuk unuttular? Aslında o biraz eski zaman oluyor, hafızalardan silinmiş olabilir o maç,daha yakın bir tarih lazım. Sezonun ilk yarısındaki penaltı kararı olabilir? Şimdi gündem değiştirmeye çalışıyor Beşiktaş yönetimi. Fenerbahçe karşısında tek bir pozisyon dahi bulamamasını eleştirmiyorlar takımlarının. Bakın basın toplantısında yönetici diyor ki " Hakem raporları elimize geç ulaştı". Muhabir soruyor; "Efendim ne kadar geç ulaştı peki?", yönetici cevap veriyor "Geç ulaştı!".
Az öncede gazetede okudum. Beşiktaş'lı bir yönetici "Beşiktaş Fenere yaklaşınca operasyon düzenlendi!" diyor. Sonrada ekliyor, " Biz bu Fener'i başka bir hakemle 10 kere oynasak 10 kere yenerdik", Sayın yönetici (Mete Düren) bir operasyon olsa bu Ankaragücü maçında yapılır, net olan penaltıları verilirdi. Lütfen camianıza bu sezon yaşattığınız başarısızlığın faturasını bir maça kesmeye çalışmayın. Bunun dışında futboldan anlamadığınızda belli. Tek atağı Beşiktaş'ın penaltı ile sonuçlandı zaten. Karşılığında ise 3-4 net gol fırsatından yararlanamadı Fenerbahçe.
Beşiktaş'ın bu taktiği bu sezon için işe yarayabilir. Fakat bu yönetim anlayışı bir sonraki sezon için Beşiktaş gibi, her tarih sayfasında adı yazılı olan köklü bir camianın sonunu hazırlar.
Birde Çarşı grubunun Fifa ve Uefa'ya mail yoluyla "Avrupa Şampiyonasını Ülkemize Vermeyin" konulu protestosunu bütün medya yanlış yorumladı. Aslında bu tepkinin nedeni "Merkez Hakem Komitesi yada Federasyona yanlı bir yönetim sergiliyorlar, biz hak etmiyoruz bu organizasyonu" değilmiş. Çarşı grubunun Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadında, demirlerin üzerine oturup cinsel organını karşı tribünde oturan bayan taraftarlara sallayan "yaratığa" tepkisiymiş bu mail organizasyonu. Gerekçede şuymuş; "Bakın bizim bu şekilde taraftarlarımız var, es-kaza bize böyle bir organizasyonu ülkemize verirsiniz, bakın bu tarz arkadaşlar ecnebi bayanları görünce neler yapar siz düşünün!"

13 Nisan 2010 Salı

Tim Duncan


Timothy Theodore Duncan,onu kısaca Tim Duncan olarak tanıyorsunuz. Virgin adalarında 25 Nisan 1975 tarihinde doğdu. Spora küçük yaşta gönül vermiş bir gençti Tim. Kalabalık bir nüfusa sahip olmayan Virgin adalarında, herkes gibi oda yüzerek zaman geçiriyordu. Çokta başarılı bir yüzücüydü aslında. Otoriteler onun çok başarılı bir yüzücü olacağını söylüyordu. 1992 Barcelona olimpiyatlarında Amerikan milli takımıyla birlikte yüzecek olan ablası Tricia'yı ve hemşire olmadan önce şampiyon bir yüzücü olan ablası Cheryl'yi örnek alıyor ve adada bulunan tek olimpik havuzda Tricia ile birlikte yüzüyorlardı. 1989 yılının Eylül ayında ise 52.000 kişinin evsiz kalmasına sebep olan Hugo Kasırgasında, adadaki tek olimpik havuzda yıkılmıştı. Okyanusta yüzmeye başlayan Duncan bir müddet sonra köpek balıklarına olan korkusu yüzünden yüzmeden soğudu. Zaten annesinin göğüs kanseri olması onu yeterince üzüyordu.
Hayatının en berbat yılı olarak gösterir Tim 1989 yılını. Çünkü o sene içerisinde, hemde doğum gününden bir gün önce annesini kaybetti. 24 Nisan 1989 yılında Delysia Duncan hayatındaki son gününde oğlu Tim'den ne olursa olsun üniversiteyi bitirmesi için söz aldı. Bu söz Tim'in hayatını kökünden değiştirdi. Ohio'ya taşınıp evlenmiş olan ablası Cheryl, annesinin ölümü üzerine küçük kardeşi Tim'e bakabilmek için Virgin adalarına geri döndü. Cheryl'nin eşi Ricky Lowry daha önce Capital Üniversitesi adına NCAA'de guard olarak ter dökmüş bir oyuncuydu. Annesinin kaybı yüzünden konsantre olamayan, acısını unutturacak bir şey bulamayan Duncan'a eniştesi ilaç gibi gelmişti.Ricky yüzme sayesinde uzamış olan kollarıyla Duncan'ın çok başarılı bir savunmacı olacağının farkındaydı. Fakat yavaş olan ayaklarını hızlandırmaları gerekiyordu. Yaşıtlarına göre boyu uzun fakat ayakları çok yavaştı. Lise'de oynarken hocalarından birisi onun için şöyle demişti; "O kocaman, uzun ve büyük. Fakat çok beceriksiz!".
Tim basketbolu sevmişti. Acısını bir nebze olsun unutmuştu. Daha fazla çalışmaya başladı eniştesi Ricky ile. Ayakları hızlanmaya, şutları gelişmeye başlamıştı. 16 yaşına kadar önemli bir gelişme kaydetti Duncan. Hatta maç başına 25 sayı ortalaması tutturdu. 1992 yılında Nba yıldızlarından, daha sonra Nba'de karşılıklı oynayacağı Alanzo Mourning ile 5'e 5 maç yapma imkanı buldu. Nba'in genç yetenekleri aradığı organizasyonda Tim Duncan üniversitelerin dikkatini çekti. Ama özellikle Wake Forrest Üniversitesi koçu Dave Odom'un. Bir çok üniversite ile görüşen Duncan Dave'den o kadar etkilenmişti ki Wake Forrest'i seçti.
İlk maçında tek bir sayı bile atamadı Tim Duncan. Fakat Dave Odom onun mücadeleci yanından o kadar etkilenmişti ki, sürekli olarak Duncan ile ilgileniyor ve gelişmesini sağlıyordu. 1993-1994 sezonunda Tim sadece bir maçta ilk beşte başlamadı. Alışık olduğumuz double-double ortalamasını tutturdu ve ilk lakabını aldı. Star Trek dizisi kahrmanlarından, sakinliğiyle bilinen "Mr Spock". O sezonda Nba takımları Duncan'ı artık daha yakından tanıyordu. 94-95 sezonunda ise "büyük yetenek" olarak görülüyordu. Jerry Stackhouse, Rasheed Wallace gibi isimlerle Nba kariyerine sahip olması en kuvvetli adaylardan biriydi. Sezonun sonuna doğru Los Angeles Lakers'ın genel menejeri Jerry West 1995 draftına katılması halinde seçileceğini söyledi. Fakat Duncan, okuldan mezun olduktan sonra 97 draftına katılacağını söylemişti. Neden olduğunu kimse bilmiyordu o zamanlar. Annesine verdiği sözden kimsenin haberi yoktu. 2001 yılında açıklayacaktı bu söz yüzünden drafta katılmadığını. NCAA kariyeri bitterken Duncan tarihte ilk 1500 sayı, 1000 ribaund, 400 blok ve 200 asiste ulaşan oyuncu oldu. 1997'de draft için hazırdı Tim Duncan. Berbat bir sezonun ardından San Antonio ilk sırada Duncan'ı seçti. Hem Duncan, hemde San Antonio için dönüm noktası olmuştu bu yıl. San Antonio 1996-97 sezonunun neredeyse tamamında forma giyemeyen yıldız oyuncusu David Robinson'ın da takıma katılmasıyla birlikte, yıllarca sürecek bir boyalı alan krallığına sahip olmuştu. İkiz kuleler, rakip oyunculara boyalı alanda şans tanımıyor, dış şutlara zorluyorlardı. Kariyerinin hemen başında "Nba Yılın Defans Oyuncusu" ödüllü efsane Dennis Rodman karşısında 22 ribaund aldı. Houston Rockets maçında ise Charles Barkley karşısına çıktı. Maç bittiğinde Barkley " Geleceği gördüm ve gelecek 21 numara giyiyor" şeklinde bir açıklama yaptı. Çaylak sezonunda 82 maça çıkan Duncan 21.1 sayı, 11.9 ribaund, 2.7 asist, 2.5 blok ortalaması yakalayarak, "Nba'de Yılın Çaylağı" ödülünü kaptı. Aynı sezon "En iyi İkinci Defans Beşi"ne seçildi. 1998-99 sezonunda "Bir Sindirella Masalı; New York Knicks" karşısında final oynadı. San Antonio Spurs'ün ilk şampiyonluğunda Finallerin En Değerli Oyuncusu seçildi. Gregg Popovich bu final serisi sonunda New York Knicks koçu Jeff Van Gundy'e "bende Tim var, sende ise yok!" demişti. 1999-2000 senesinde ise All Star maçında Shaq ile birlikte en değerli oyuncu ödülünü paylaştı. 2001 senesinde Nba'in "En İyi Savunma Beşi" içinde yer aldı. Aynı zamanda Tim Duncan Hayır Kurumu'nu kurdu. 2001-2002 sezonunda ilk defa "Ligin En Değerli Oyuncusu" ödülünü almaya hak kazandı. 2002-2003 sezonunda şampiyon olurlarken, Duncan tekrar MVP ödülünü aldı. David Robinson'a son senesinde takım olarak bir şampiyonluk daha hediye ettiler. 2003-2004 sezonunda ise Amiral'in takımdan ayrılmasıyla Nesterovic, Bruce Bowen, Robert Horry, Hidayet Türkoğlu, Manu Ginobili, Tony Parker gibi isimler takıma dahil edildi. İyi bir sezon geçirmesine rağmen finalleri göremedi. Bir sene sonra ise finallerde Detroit Pistons ile karşılaştılar. Finallerin ilk 4 maçında iyi bir oyun sergilemesine rağmen, 5. maçta çok kötü bir performans sergilemiş, 6. maçta ise takımın ona en çok ihtiyaç duyduğu son çeyrekte ortadan kaybolmuştu. İlk defa geri adım atmıştı Duncan. Son maçta ise öyle bir performans sergiledi ki, 3. kez finallerin Mvp'si oldu. Bu ödül onu, Micheal Jordan, Shaq, Magic Johnson ile birlikte bu ödülü üç kez kazanan isimlerin arasına soktu. 2005 sezonunda gelen şampiyonluktan sonra Duncan kariyerinin en düşük ortalamasını 2006 senesinde yaptı. 2007 Sezonunda iyi bir performans sergileyen Tim, finallerde LeBron James'in karşısına çıktı ve Spurs, Cavs'ı süpürdü. Fakat bu finallerde MVP ödülünü Fransız Tony Parker'a kaptırdı.
En çok bilinen lakabı, "The Big Fundamental" ise kuşkusuz eniştesi Ricky ile, o zamanlar 1.80 olan boyu yüzünden oynayabileceği tek pozisyon olan guard mevkisi için yaptığı çalışmalar sayesinde ona takıldı. İnanılmaz hızlı ayakları, yüksek parmak hassasiyeti, mücadeleci ruhu ve tabi ki imzası haline gelmiş çaprazdan attığı panyalı basketleri. Önümüzdeki günlerde 34 yaşına girecek Tim Duncan. Artık o hızlı ayakları yok. Daha yükseğe sıçrayamıyor. Fakat bir efsanenin yapması gerektiği gibi, ne zaman düşse tekrar ayağa kalkıyor. Oyun zekası ve tecrübesiyle hala en tehlikeli 10 uzun arasında. Spurs onun emekli olmasına hazır mı bilemeyiz ama, biz sanırım değiliz. Onun üzerinden smaç yapmaya çalışan oyunculardan nefret ediyoruz, ya da şutunu bloklayan oyunculardan. Belkide ilk defa bir efsanenin emekli olmasına hazır olmamamızdan kaynaklanan bir şey bu. Bizden büyüklerin Micheal Jordan emekli olurken hissettikleri de aynı mı acaba? Belki 2 sezon daha oynar Duncan. Fakat Al Horford gibi densiz oyuncular bizim hissettiklerimizi hissetmeyecek o açık. Bloklar yiyecek, üzerinden smaçlar basacak. MJ'in geri döndüğü sezondaki hissettiklerimizi hissedeceğiz tekrar. Son olarak Charles Barkley'in sezon başında söylediklerini yazmak istiyorum. Seyircilerden biri "Duncan'ın süresini azaltıp daha çok dinlenmesini sağlarsak, Tim daha verimli olmaz mı? diye sormuştu. Charles ise "Evet, aslına bakarsan olabilir. Fakat ne kadar süre dinlendirirseniz dinlendirin, kasları onu daha yükseğe çıkarmayacak artık. Yaşlandı Duncan. Eski atletikliği yok. Bu onun suçu değil, suç tamamen yılların."

Kazandığı Ödüller:
4 NBA Şampiyonluğu (1999, 2003, 2005, 2007)
3 kez Finallerin Mvp'si ödülü (1999, 2003, 2005)
2 kez NBA sezon Mvp'si ödülü (2002, 2003)
NBA Yılın Çaylağı Ödülü (1998)
12 kez All Star oldu (1998, 2000-2010)
9 kez NBA En İyi Beşi (1998-2005, 2007)
3 kez NBA En İyi İkinci Beşi (2006, 2008, 2009)
8 kez NBA En İyi Savunma Beşi (1999-2003, 2005, 2007, 2008)
4 kez NBA En İyi İkinci Savunma Beşi (1998, 2004, 2006, 2009)
NBA En İyi Çaylaklar Takımı (1998)
NBA All Star maçı Mvp'si (2000)
USBWA Yılın En İyi Kolej Oyuncusu (1997)
Naismith Yılın En İyi Koley Oyuncusu (1997)
Jhon Wooden Ödülü (1997)
2 Kez ACC Yılın En İyi Oyuncusu (1996, 1997)

Rekorları:
İlk Sekiz Sezonunda NBA İlk Beşine seçilen 4. oyuncu
NBA tarihinde ilk 12 sezonunda defans ve en iyi 5. seçilen tek oyuncu
Ulusal Basketbolcular Birliği tarafından seçilen 20 yüzyılın en iyi 100 oyuncusu arasına en genç giren oyuncu
NBA'de tüm zamanların en çok ribaund alan 25. oyuncu

Kariyer Rekorları:
Bir Maçta Attığı En Çok Sayı: 53
Bir Maçta İsabetli Attığı En Çok Şut Sayısı: 19 (3 kere)
Bir Maçta En Çok Şut Kullanışı: 34
Bir Maçta İsabetli Attığı En Çok Faul Atışı: 17
Bir Maçta Kullandığı En Çok Faul Atışı: 24
Bir Maçta Aldığı En Çok Ofansif Ribaund: 12
Bir Maçta Aldığı En Çok Defansif Ribaund: 23
Bir Maçta Aldığı En Çok Ribaund: 27
Bir Maçta Yaptığı En Çok Asist: 11
Bir Maçta En Çok Yaptığı Top Çalma: 8
Bir Maçta Yaptığı En Çok Blok: 9
Bir Maçta Aldığı En Uzun Dakika : 52
Kaynak: Wikipedia.com, Nba.com